SEZER ÇALIŞKANOĞ |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Kadifekale Köyü'nde Bir İlkbahar
Sabahları uyurken rahmetli babaannemin pişirmiş olduğu pelitin kokusu burnumdan içeriye girdiğinde uyanırdım. Gözlerimi açtığımda eskimiş ağaçların arasından sarkan bir örümceği görür ve penceremizin dibinde şarıl şarıl akan oluğun çıkardığı o leziz sesten dolayı 5 dakika kadar yataktan kalkmazdım … Tabi bu arada babaannem beni sofraya çağırırdı…
- Evladım ‘ Yessir olduğum '
- haydi kalk pelit pişirdim koş koş koş….(Pelit : İnce sac ekmeği)
(Sonradan öğrendim ‘ Yessir olduğum ' demek bizim köyde kurban olurum demekmiş.)
Bende seslendim .
- Tamam Babaanne geliyorum.
Ellerimi yıkamaya ne gerek var camdan atlayıp koca oluğun altına bir girip çıktım mı banyo etmiş gibi olurdum.Çok hoşuma giderdi doğrusu sonra yine camdan içeri girip babaannem beni görmeden hemen sofraya otururdum. Camdan atlamak, o kadar tatlı geliyordu ki her sabah camdan aşağıya bodoslama suya atlayıp hemen camdan odaya girip ıslanan pijamamı çıkartıp pencereye asar sonra üstümü giyer ve sofraya otururdum.
Babaannem de her gün pijamamı pencerede görünce ;
- ‘Bizim çocuk ne kadar da temiz 'derdi, benim için… Halbuki bir bilse ne kadar temiz çocuk olduğumu…
Sofraya oturduğumda hep dikkatimi çeken olaylar olurdu. Mesela biz kendi evimizde sofrada yemek yerdik ya da masada, ama babaannemlerde 5 ayaklı bir ayaklık vardı ve üzerine sini konurdu herkes tahtadan yapılmış iskemlelerin üzerinde otururdu ve pelit eşliğinde büyük bir tavada sıcak sıcak mıhlamayı yerdik.Gerçi bizim köyde mıhlamaya ‘muhlama, malez, kuymak' gibi çeşitli isimler verilmişti. Ama isimler farklı olsa da tatları aynıydı sonuçta vazgeçilmeyen yemeklerden biriydi mıhlama.
Karnımızı gayet iyi bir şekilde doyurduktan sonra rahmetli dedem (75) o yaşına rağmen
ömrünün son 2 yılına kadar hep çalıştı çabaladı. İşi bitse köyün yeşilliğinde hayallere dalarak camiye giderdi.Ve beni de peşine alırdı bundan ötürü köy hakkında dedemden çok şey öğrenmiştim…
***
Bizim köyümüz yeşil ormanlar içerisinde kaybolmuş efsanesi olan şirin bir köydür.
Genelde köy halkı fındıktan geçimini sağlar, fındık bittikten sonra kimi ilçeye gider orada çalışır kimi köyde tarlasına bakar ve zaman döngüsü içinde yaşardılar ve hala yaşamaktalar.
Köyümüzün nüfusu rahmetli babamların zamanında epey kalabalıkmış.Köyden şehre taşınma adetinden sonra 20 yıl içerisinde köylülerin yarısı şehirde yaşamaya başlamış yani köy nüfusu ilk kez o zamanlarda azalmaya başlamış. Daha sonra bu nüfus durumu azala azala çok aza inmiş. Artık sadece ağustos aylarında köyde birinin yaşadığı anlaşılıyor.
***
Ahhhhh, köyümün güzel havası.Bir bilseniz, bir bilseniz ne kadar güzel,, insan nefes aldığını anlamak için böyle yerlere gitmesi lazım.
Ah
Çocukluğum
Ah,
ben senin hatıranı
tahta arabalar üzerinde,
kolumun, bacağımın kanadığı
taşlı topraklarda bırakmışım
Ah çocukluğum ah
Eski hatıralarım ve tahtadan
yapılmış traktörlerim,
kamyonlarım ve sapanım
İstiriç ağaçlarını ev
yonca çiçeklerini ekmek
ve de ölümü yok sandığım
günlerimi geri ver
Geri ver alnımdaki izlerin olduğu
yaşlı köyümün taşlı zamanını…
geri ver hayat geri ver
süt kokan dişlerimdeki günlerimi
babaannemin kucağındaki güveni
geri ver hayat
geri
ver.
Evet ,çocukluğum çok güzel geçmişti, amcamın çocuklarıyla o bayır benim bu bayır senin koşup dururduk, bazen de dedemin hayvanlarına çobanlık ederdik , çobana gitmemin tek bir nedeni vardı o da o bölgedeki istiriç ağaçlarıydı , istiriç ağaçları lastik gibi esnekti hele de ormanın bazı kesimlerinde birbirine girmiş ise ağaçlar çok sevinirdik çünkü adeta cambaz gibi üzerinde yürüyebileceğimiz köprümsü bir ortam oluşurdu ve bizde eğlenirdik. Yemek sıkıntımız zaten yoktu acıktık mı büyük halamıza giderdik bize dünyada kimsenin yapamayacağı kadar nefis ve taze bir yoğurt ve mısır ekmeği verirdi karnımızı tıka basa doldururduk. Ve ormandan aşağıya yürümezdik sabah bayır yukarı çıkardığımız tahta arabalarımıza binerdik ve eve kadar o arabalarla gelirdik köpeğimiz Beto çok akıllıydı, hayvanları tek başına eve kadar getiriyordu…Eve geldiğimizde de pestilimiz çıkıyordu.
Aradan bir iki sene sonra babaannemi kaybettik ondan sonra köye hiç gidesim gelmedi gitmedim de zaten fındıktan fındığa gittim meğer babaannemmiş beni oralara götüren.
Onun pişirdiği pelitten bir daha asla yiyemedim…
Burnumdadır kokusu hala ‘o uyandığım sabah ki 'gibi…
Sezer Çalışkanoğ
Kadifekale Köyü
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|